İbn-i Arabi – İmam Mehdi Hakkında

Şeyh’e göre, ahir zamanda Resulullah’ın (s.a.v) ehlibeytinden olan İmam Mehdi’nin zuhur edeceğine, İsa’nın (a.s) onun zamanında yeryüzüne ineceğine ilişkin hadisler sahihtir. İmam Mehdi ile ilgili olarak şöyle der :
“O, yakınlık makamına sahiptir-yani en yüksek velayet makamındadır-. Bu makam, amel etmeksizin ona tahsis edilmiştir.
Kâbe’de gizlenmiş bulunan hazinenin onun tarafından çıkarılacağını söyler (I:667). Âlemin merkezini oluşturan on iki Kutbun bilinmesine tahsis ettiği 463. bab’da –Allah doğrusunu daha iyi bilir- sanki ismini vermeden ona işaret eder ve onun bu on iki kutuptan biri olduğunu ima eder.
Onunla ilgili olarak (IV:78) der ki : – Onun suresi “Yasin“dir. O, Nuh’un kademi üzerindedir.”
Sonra şunları söyler ; – O, kutuplar içinde hükmü en kâmil olandır. Allah, onda iki sureti, zahir ve batını bir araya getirmiştir. Zahirde kılıçlı halife, batında ise himmet sahibi halifedir. Onun adını vermem ve onu somut olarak tarif etmem. Çünkü bundan menedildim. Hangi gerekçeyle onun ismini söylemekten menedildiğimi de biliyorum. Bu kutuplar cemaati içinde
kutupluğun gerektirdiği bütün özelliklerin verildiği kişi sadece Odur. Tıpkı Âdem’e (a.s) bütün isimlerin ve Hz.Muhammed’e (s.a.v) de bütün sözleri kapsayan kitabın verilmesi gibi. Eğer Hz. Muhammed’in (s.a.v) kademi üzere bir Kutup olsaydı, bu Kutup o olurdu. Ancak Hz.Muhammed’in (s.a.v) kademi üzere herhangi bir kutup yoktur.
Sadece bazı büyük fertler (efrat) vardır ki bunların sayısı da bilinmez.” Ben diyorum ki: Bir kimse de kutuplukla fertlik bir arada olabilir. Kutup olması hasebiyle herhangi bir peygamberin kalbi üzere olurken, fert olması hasebiyle Hz. Muhammed’in (s.a.v) kademi üzere olabilir. Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir.
Şeyh, “Kehf” suresinin menziline, 366.bab’a (III:327-340) şu ismi vermiştir: “fi marifeti menzili vuzerai’l mehdi ezzahir fi ahiri’z zaman ellezi beşşere bihi Resulullah (s.a.v) ve
huve min ehli’l beyt” (ahir zamanda zuhur edecek, Resulullah’ın müjdelediği ve ehlibeyte mensup olan Mehdi’nin vezirlerinin bilinmesi hakkında)
Özetle şunları söylüyor : – “Allah’ın bir halifesi var ki, o ortaya çıktığı zaman, yeryüzünü zorbalık ve zulümle dolmuş halde bulacak ve bütün yeryüzünü adaletle dolduracaktır. İsmi Resulullah’ın (s.a.v) isminin aynısı olacaktır. İnsanlar, Kâbe’de rükün ile makam arasında ona biat edeceklerdir. Alnı parlak ve kartal burunlu olacaktır. Onun gelişiyle en çok Kufe halkı mutlu olacaktır. Malı eşit olarak dağıtacak ve halka adil davranacaktır. Zafer onun öncüsü olacaktır. Yetmiş bin Müslüman’ın başında tekbirlerle Roma şehrini fethedecektir. Akka şehrinin geniş düzlüğünde Allah’ın kontrolünde büyük ve kanlı bir savaşa katılacaktır.
Zulmün ve zalimlerin kökünü kurutacak, islama ruh verecektir. Cizyeyi kaldıracak, dini,
orijinal haliyle kendi üzerinde izhar edecektir. Onun ilahi adamları olacaktır ve bunlar onun davetini insanlara ileteceklerdir. onlar vezirlerdir ve Allah onları gaybının gizliliklerinde
saklamıştır. Onları keşif ve müşahede yoluyla hakikatlere muttali kılmıştır. Onlar sahabelerden bazı şahsiyetlerin kademleri üzeredirler. Acemdirler, ama sadece Arapça konuşurlar. Kendi hemcinslerinden bir koruyucuları vardır. Hiçbir şekilde Allah’a asi olmamıştır. O, en has vezirdir. Güvenilirlerin en faziletlisidir. Akka düzlüğünde Allah’ın yırtıcı hayvanların, kuşların ve baykuşların sofrası olarak öngördüğü bir sofra başında bir tanesi hariç hepsi öldürülür. Bunların sayısı dokuzdur – Allah ehli ve Allah’ın has kullarından biri olan ve Allah’ın küçük yaşta liyakat bahşederek özel kıldığı Ahmed b. İkab’ın bana anlattığına göre-. Bunların sayısı, Mehdi’nin yeryüzünde kalacağı yılların sayısı kadardır. Bu bakımdan Mehdi’nin yeryüzünde kalacağı yılların sayısı zorunlu olarak dokuzdur. Mehdi’nin
vezirlerinin yerine getirmekle yükümlü oldukları görevlerin tamamı dokuzdur. On olamaz. Dokuzdan az da olamaz. Bu işler şunlardır: nüfuz edici basiret. İlka sırasında ilahi hitabı
tanımak. Allah’tan tercüme yapmayı bilmek. Valilerin mertebelerini tayin etmek. Öfke anında merhamet etmek. Melikin ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi erzakı temin etmek. Bazı işleri birbirinin içine girdirmeyi bilmek. İnsanların ihtiyaçlarını karşılama hususunda çok duyarlı olmak ve araştırmak.Mehdi’ye has yeryüzünde kalış zamanı boyunca ihtiyaç duyacağı kevni gaiplere ilişkin ilme vakıf olmak.”
Şeyh, bu dokuz görevi ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra der ki : – Mehdi hariç, kıyamete kadar gelecek hiçbir halife için bu görevlerin tümünü deruhte etmek sahih değildir. Yine
Resulullah (s.a.v), imam olarak kendisine varis olacak, yolunu takip edecek hiçbir kimse için hata etmeyeceğini nass olarak bildirmemiştir. Mehdi hariç. Resulullah (s.a.v), onun vereceği hükümler itibariyle masum olacağını belirtmiştir.
(III:338). Yine İsa’nın (a.s) yeryüzüne ineceğini ve Deccal’ı öldüreceğini, Deccal’in Hızır’ı (a.s) öldürmek için çalışacağını, bunun gibi kıyamet alametlerini zikretmiştir. Demiştir ki: Mehdi zamanında, Şam dolaylarında Süfyan öldürülecektir. Süfyan’ın ordusu, Medine’yi üç gün boyunca her türlü saldırganlığın serbest olduğu bölge ilan etmesinden sonra, Mekke ile Medine arasındaki çölde yere batacaktır.
Sonra şöyle der :
Bilesiniz ki, hatemu’l evliya şehiddir
Âlemlerin imamının aynı ve yitiktir
O, al-i Muhammed’den mehdi’dir
Kökünü kuruturken küfrün keskin kılıçtır
Bütün gamları ve karanlıkları dağıtan parlak güneştir
Cömertlikte ilkbahar yağmurudur.
Onun ortaya çıkma zamanı size yaklaştı.
Vakti sizi gölgelemektedir.
Geçen üç asrı izleyen dördüncü asırda zuhur edecektir…”
Şeyh, Divan-ı Kebirinde, Kâbe’de gizlenen bir hazineden
ve zuhur ettiğinde Mehdi’nin bu hazineyi ortaya çıkaracağından
söz etmektedir. 598 senesinde Tunus’ta ikamet
ettiği sırada yaşadığı ruhani bir vakıada Şeyh’e buna dair
bazı bilgiler verilmiştir. Şeyh, bu hususta şöyle der:
Eğer sınırı aşmak olmasaydı
Ki azgın zümreden gördüm
Ebu Talib’in hazinesini gösterecektim
Size, bütün özellikleriyle
Ama Rabbimiz bunu istemedi
Ve tertemiz Kâbe’de gizledi
Burada sanki tertemiz ehlibeyte, zikir ve velayet hanedanına has kılınmış Batıni ve hakiki hilafet tahtına işaret etmektedir.
Bir kasidesinde şeyh, ahir zamanda Mehdi’nin İsa (a.s) ile bir araya gelmesinden söz eder ve imalı olarak şöyle der (DY:65-66):
Ramazanda sıhhat var, onunla hidayet bulur
Karanlıkta hakkı görenler adamların kalpleri
Fırat hazinesinde parlayınca mağrip
Uğurlu ve düşmana karşı zafer kazanan kişi
Şam’lı askeriyle ilerler
Cevza mıntıkası gibi, ama aynı hizada
Ezd’in Yahya’sı olarak anılır, kötülükten kaçan ezd.
Hanif ve hidayet dini onunla dirilir
Elif cim’i senesinde iner ruhu
Dımaşk’ın başka bir yerine ve sıyrılır kınından
Burada şeriatın keskin kılıçlarından biri
Mehdi’nin davetiyle ve Mustafa’nın sünnetine uygun olarak
Deccal’ı öldürür, batılı yerle bir eder
Düşmanı helak eder, hidayete ereni kurtarır
Şeyh, ehlibeyti sevmenin farz olduğunu vurgular (I:195-196/IV:193…) Ona göre ehlibeyt, ilahi mağfiretle günah kirinden temizlenmiştir. Ama işledikleri amellerin sonucu değil, bilakis ezeli ilahi inayetle. Ona göre bir Müslüman, kendince ehli beyte hakkının geçtiğini düşünüyorsa, hakkını onlardan istememesi daha uygundur. Çünkü sıradan insanları affetmek daha uygun iken, ehlibeyte karşı böyle bir davranış çok daha gerekli olur. Bilindiği gibi Resulullah (s.a.v), Allah’ın emri ile ilgili olarak bizden sadece akrabalarını sevmemizi istemiştir. Yani her halükarda ehlibeyti sevme emri sabittir. Ardından şunları söylüyor:
– “Dostum! Eğer Allah, onların ahirette kendi katındaki menzillerini sana gösterirse, kesinlikle onların kölelerinden biri olmayı arzu edersin. Çünkü onlar, nass ile temizlenmişlerdir. Selman’ın da onlardan olduğunda kuşku yoktur. Allah’tan, Ali’nin ve Selman’ın soyunun da bu ilahi inayet itibariyle onlara katılmasını diliyorum. Tıpkı Hasan ve Hüseyin’in evlatlarının onlara katılması ve ehlibeyt dostlarının onları izlemesi gibi. Çünkü Allah’ın rahmeti geniştir.
Bir mahlukun menzili Allah katında, kendileriyle irtibatlı olanların da onların şerefinden nasip alacakları şekilde yüksek ise, ulu Allah’la irtibatlı olanların menzilini ve şerefini varın siz düşünün. Onlar, Allah’ın mutlu kullarıdır ki ahirette hiçbir mahlûkun onlar üzerinde egemenliği olmaz. Onlar efendilerinin sınırlarına riayet etmekle korunan kimselerdir.
Efendilerinin belirlediği kurallar içinde hareket ederler. Dolayısıyla şerefleri daha yüce ve daha üstündür. Onlar bu makamın kutuplarıdır. Onlardan biri olan Selman, ehlibeytin
şerefini miras almıştır. Selman, Allah’ın kulları üzerindeki haklarını, kendi nefislerinin haklarını ve diğer mahlûkatın haklarını en iyi bilen ve bu hakları en güzel şekilde yerine
getiren insanlardan biriydi.”
Ayrıca şunları söylemektedir:
– “Güvendiğim biri Mekke’de bana şöyle anlattı :
Şeriflerin (Hz. Hasan’ın soyundan gelenler) Mekke’de sergiledikleri bazı davranışlardan dolayı onlara kızıyordum. Bir gece rüyada Resulullah’ın (s.a.v) kızı Fatıma’yı gördüm.
Yüzünü benden çevirmişti. Selam verdim ve neden yüzünü benden çevirdiğini sordum. Dedi ki: Sen Şeriflere dil uzatıyorsun. Dedim ki: Efendim! Onların insanlar arasında neler yaptıklarını görmüyor musun? Dedi ki: Onlar benim çocuklarım değil midirler? Ona dedim ki: Şu andan itibaren tevbe ediyorum. Bunun üzerine yüzünü bana çevirdi. Ben de rüyadan uyandım.”
Hiçbir kulu ehlibeytle bir tutma
Ehlibeyt siyadet ehlidir
İnsanlara kızmaları hüsrandır
Hem de gerçek bir hüsran.
Onları sevmekse ibadettir.
…